3 Temmuz 2014 Perşembe

Fransız bir düşünürün gözünden: Kürtler'in beyaz toros ile imtihanı

   Uzunca zamandır 'yükselen kürt milliyetçiliǧi' hakkında birşeyler karalamam isteniyor. Siyasi literatürdeki 'miliyetçilik' kavramının içini boşaltmadan, hakkını vererek Kürtler özelindeki gelişimini ve yer alış biçimini ele almak pekte kolay deǧil. Hele ki Fransız bir düşünür olarak ne derece saǧlıklı ve rasyonel bir tahlil yaparım orası hayli meçhul. Ulus-devlet modelinde devlet-birey ilişkisinde salt siyasi özne, kimliksiz birey olarak konumlandırılan, reddederek dışlanmadan epeyce yol alınıp tanıyarak dışlanma 'mertebesine yükselen' bir halkın özelinde milliyetçilik dalgasını tahlil ve tarif etmek. Bu temada şekillenen portre insanın yüzüne ekşi bir iz bırakıyor. Nereden başlamak gerek? Tarihsel çıkışı nereye uzanır? Bütün bunları nasıl bir baǧlama oturtmalı? Sorular, sorular... Ben izninizle bu seferlik, sinek kaydı tıraşlı aydınların buz gibi siyasal analiz heybelerinden kendimi muaf tutup yaşanmış ve gözlemlediǧim olayları sizinle paylaşıp, sonuna milliyetçilik analizlerini sıkıştırmak istiyorum. 
  Kimileri benim 80'li yıllarda öldüğümü zannediyor. Belkide ölmüşümdür ya da başka bir bedende var olmaya çalışıyorumdur. Şu esnada bunun pekte önemi yok. Belkide  kendi içimde bile bir iktidar mücadelesi veriyorumdur, içimde yer alan diǧer ben ile. Ama şurası kesin, 90'lı yıllarda Amed kaldırımlarını hayli fazla aşındırdım ve ne garip ki tanık olduǧum hiç bir olaya Fransız kalmadım. İliklerime kadar hissettim her yaşanan duygu parçasını. Şeyhmus Diken bu kent için, sırlarını surlarına fısıldayan şehir der. Bence hayasızca endamını sergileyen Dicle'de narin kımıldayışlarıyla bu tasviri selamlar. İçi sır dolu, şefkate muhtaç, yüzü solgun ve boynu kırık kentin herhangi bir sokaǧında, bir yaz akşamında kaldırım  taşı üzerinde oturuyordum.  Zihnimde onlarca düşünce koşturuyor ve bu esnada ayakları yer ile çıplak tokalaşan minik çocuklar oradan oraya koşturuyordu. Size bir hikayeden alıntı yapmıyorum. Hayatımdan bir parça sunuyorum. Her neyse, o esnada göǧe yıldızlara bakıyor, hatta o esnada iki yıldız birbirine kavuşmuştu. Bir Kürt efsanesine göre, gökte Leyla İle Mecnun buluştuğu esnada dilek tutulursa bu dilek gerçeklesirmiş. Keşke o zamanlar bunu bilseydim de, avukatsız halk Kürtlerin yaşayacaǧı acıları engellerim umuduyla içimde sebat filizlendirme şansım olsaydı. O sokağa dönüyorum tekrar. 8 yaşlarında gezinen bir çocuǧun sevinç sarmalındaki çıǧlıǧı sokagın havasına gülümseyiş motifleri işledi. O kara gözlü, tereddütsüz haykıran çocuk, sokağın başından kopup gelen orta yaşlarında, üzerinde hırpalanmış elbisesi, ince bıyıǧının altından çekingen bir gülümseme bırakan yorgun adama doǧru koşmaya başladı. Belli ki babasıydı. Az evvel gökte buluşma gerçekleşmişti şimdi yanı başımda bir buluşma gerçekleşecekti. O esnada önümden sinsice akan bir beyaz toros belirdi. Kirli ellerle haşır neşir olmuş torosun beyazlıǧı gerçekte ak görünsede hakikatta karaydı. Bu meçhul aracın içinden meçhul bir katil indi. Onu tarif etmek istemiyorum. Kaybolan, zulüm görmeye aralanmış hayatlara sebep olan, dibine kadar pisliǧe batmış, bir halkın psikolojisini alt üst eden katillerden biriydi. Olup bitenlerin de detayına da girmek istemiyorum. Sadece şunu aktarayım, az evvel havada yankılanan mutluluk seslerini, iki el ... ses bastırdı. Mehmed Uzun'un dediği gibi; gözyaşlarıyla yıkanan, hıçkırıklarla kurulanan coğrafyada acı yine palazlanmıştı. Aǧlamak ya da midene tekme yemiş hissine kapılmak nedir? Bilir misiniz? Az evvel oǧlunun çıplak ama temiz ayaklarıyla selamlaşan sokaǧa, kırmızılar içinde uzanan, dengbejlerin hüzün dolu stranlarına konu olacak meçhullere uǧurlanan bir BABA.... 
   Roboski katliamı gerçekleştikten iki gün sonra yanılmıyorsam bölgeye Mehmet Emin Aktar gitmişti. Ona sarılan bir Kürt genci hıçkırıklar içinde, bizi öldürdüler, işkence ettiler, köylerimizi boşalttılar, katlettiler; bizden daha ne istiyorlar? diye kanlı gözlerle sormuştu. Derin bir nefes aldıysanız benim buralara yazdıklarımı sizde iliklerinizde hissetmişsinizdir. Şimdilerde Kürtler üzerinden milliyetçilik yorumları yükseliyor. Elbette bunlar olacak. Ancak tahliller, neden-sonuç bağlamına oturtulup, nedeni oluşturulan dinamikler enine boyuna ele alınmalı ve kavram kargaşası yaşanmadan yapılmalı. Kürt milliyetçiliği hakkında yorum yapmayacağım. Buralara sıkıştırmayacağım. Sadece bir dilekte bulunmak istiyorum; gücünü cumartesi annelerin'den alan, inadına barış iradesi sergileyen, yer yer kendine celadet eli bedirxan'ı yer yer başka değerlerini kendine referans alan bu kadim coğrafyanın mazlum halkı direne direne yol katediyor. Kat ettikleri yolun sonunda coğrafyaları mutluluk gözyaşlarıyla yıkanıp, içten gülümsemelerle kurulansın. Umarım gökte şu an Leyla ile mecnun kavuşmuştur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder